Kayıtlar

2023 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Artık Taşınmaz Bunca Yük

Geçmişten gelen soruya cevap vermek isteyen bir kızım vardı eskiden, onun gibi ben de unutsam diyorum bazen. Ne var ne yoksa geçmişime dair unutsam. Böylece yaralarını sarmak zorunda olduğum biri kalmaz, hüznümü gömdüğüm yerden çıkarıp neşeye çevirmem gerekmez, boşa harcadığım yıllarım zihnimde tepinmez ve belki de her şeyi unutabilsem kaldığım yerden devam etmem gerekmez.  Kaldığım yer.   Kaçtığım yer.  Takıldığım yer.  Ömrüme kattığım yer.  Ne çok yer ama aslında tek bir yer. Aynı engel mi düşürüyor her seferinde beni? Bir insan kaç kez aynı düzene takılıp düşer geri?    İki?    Üç?    Yedi? Her seferinde görmezden gelip düştüğüm engeli kaçıncı düşüşümde eğilip alırım yerden? Bir düştüm. Tanımadan, bilmeden, görmeden ve fark etmeden. İki düştüm. Hatırlamıyorum bile neydi. Üç düştüm. İlk kez tanıdım orada olan biteni. Dördüncüye düştüm. Sanki ilk kez karşılaşmış gibi. Beşinci kez düştüm. Dedim bu da neymiş, yeni mi? Altı ve yedi. Dönüp dolaştığım hep aynı yerdi.    Gözüm mü kapalı

Tekinsiz Bir Yer

Nasıl olacak bu işler bilmiyorum.  Nasıl olacak bunca iş kafamda oturtamıyorum.  Yıllardır öğrendiğim, kendime öğrettiğim ne varsa sanki hepsi uçup gitti zihnimden. İyileşmek böyle bir süreç mi emin değilim. Çok kez geçmişin kucağına düşüyorum, bazen istemli bazen istemsiz. Bazen beş yaşım kucaklıyor beni bazen on yedi. Bu iki yaşa alışmıştım da şimdilerde yeni bir yaş çıktı başıma; yirmi iki.  Aylardır hatta yıllardır onların seslerini dinliyorum. Benden başka kimse onları anlayamaz, biliyorum. Başkaları anlasın diye çok denedim. Birileri anlayıp bana anlatsın diye çok uğraştım. Bu yolda güvendiğim pek çok insan oldu, sonra beklentilerimin sert tokatları yüzüme doldu. Her sene en baştan öğreniyorum birçok şeyi. Akıllanmadan yapmaya devam ettiğim, kendimi kaptırdığım şeyler var. Şikayetçi değilim. Sanırım yorgun düşmek benim kanımda var. Zihnim böylesine çok konuşurken yaptıklarıma kalbimle karar verebilmeyi bir başarı sayıyorum. Ne zaman zihnime kulak versem yere çakılıyorum. Pişman o

Bu Olanları Meğer Çok Önceden Yazmışım

Bir mektup buldum. Kenarda köşede kalmış, unutmuşum varlığını. Kurup durduğum benden yazılmış, tanımadığım, çok sevdiğim birine. Zihnimde dönüp duranlardan bahsediyorum ya hep, bu da seneler önce dönmüş de durmuş başka bir benin zihninde. Kime yazdığımı bilmem, tanımam etmem ama öyle içten yazmışım ki şüpheye düştüm hafızamın derinliğinden. Yaşadığımı yazmamışım ve o gün yazdığımı yaşadım bugün. Kapkara mürekkep, kağıdı sarmış, kollarımı boyamış. Yazarken abartmayı severim, yaşarken olduğu gibi. Yazarken yüreğime basmayı seçerim, böylelikle yaşarken tahmin edebilirim acının geleceği yeri. Ama bu sefer öyle olmadı. Yazdığım yüzlerce yazının içinde unutmuşum neyi dilediğimi. Yazdığım hisleri koymuşum kenara ve başka bir kağıt almışım önüme. Yazmışım. Yazmışım. Yazmışım. Daha çok yazmışım. Olanı, olmayanı, gerçeği, yalanı, zihnimde kurduğum ne varsa yazmışım. Hep böyleydi, hep yazdım kendimi susturabilmek için ve onlarca defterim var beni bana anlatmak için. Bu mektup nasıl

Suyun İzi

Gri. Siyahla beyazın kader ortaklığı. İnsanın yaşamındaki ağırlık, seçimlerindeki denge. Pek deneyimlediğim bir renk değil kendisi. Hayatıma ne kadar buyur etmeye çalışsam da ya siyah çekiyor beni kendine ya beyaz. Ya neşem dur durak bilmeyip enerjimi dibine kadar harcıyor ya da hüznüm gözümde yaş bırakmıyor. Bazen diyorum ki tamam, duygularımı görüyorum ama onlara göre yaşamak zorunda değilim. Kalbim derinden yaralı olabilir ama akışta gülmeyi becerebilirim, keyfimden yerimde duramıyor olabilirim ama bunu sakince yaşamayı başarabilirim. Duygularımda ve hareketlerimde bir denge kurabilirim. Bazen başarıyorum da bunu. Yaşamın içinde oldukça daha bir sıklıkla, günün sonunda bir ben kalıyorum bana, farkındayım. Derdimi anlatmaya çalıştığım da neşemi göstermeye çabaladığım da kendi çocukluğum, bunu da farkındayım. Onu ikna etmeye çalıştığımı biliyorum. Baksana ben hala neşeli biriyim, dinlesene yaptığım her şeyin bir sebebi var. Onu ikna edersem beni affeder sanıyorum. İki g

Rüyalarda da Mevsimler Gelir ve Geçer

Dün gece bir rüya gördüm. Sahildeydim, deniz kapmıştı hayallerimi ve bulutsuzdu gökyüzü. Yalın ayak, sıcak kumun üstünde ilerlemeye çalışıyordum. İnatla ve ısrarla yaklaşmıyordum kıyıya vuran dalgalara. Serinlemeyi kendime yasaklamışım gibi, cezamı doğduğumda seçmişim sanki. Küçük bir koyda yaşamaya mahkum, milyonlarca kum tanesinin arasında savrulmaya adamışım kendimi. Rüzgar yoktu hiç, yalnızca tepede kavurucu bir güneş. Zihnimde dönüp duran düşüncelere odaklanmamı engelleyecek kadar sıcak. Aklımda sadece ayaklarımın sızısı. Bilinçsizce yaklaştım suya, fark ettiğim gibi uzaklaştım. Serinlemek yasaktı bana. Her fırsatta hatırlattım kendime. Unuttuğum günahlar, henüz içimi kemirmeye başlamayan günahlar ve daha işlemediğim günahlar, hepsinin karşılığını yazdım çoktan. Hepsi karalandı sıra sıra uzanan dağların eteklerine. Karaladım ve yazdıklarıma yaslandım. Uzakta duramadım, dönüp dolaşıp onlara dayandım. Başımdaki ağrı arttı. Gözlerim güneşle kaplandı. Ayaklarımın sızısı

Oyunun Sonu

Kaldıramadığım şeyler oluyor, sanki hepsi bir bir üstüme yıkılıyor. Söylemeye dilim varmıyor, düşünmeye çalışsam zihnim karışıyor. Ümitlerin hepsi toplu halde kaçışıyor. Bir his sokuluyor koynumdan içeri ve ben, tanıyorum onu ilk görüşte. Tanımamazlıktan geliyorum önce. Görmemiş gibi yaparsam peşimi bırakır sanıyorum. Hem kendimi hem onu ayakta durabildiğime inandırırsam ardına bakmadan uzaklaşır diyorum. İnandırıcı oynuyorum rolümü. Oyun birkaç perde sürüyor, kalbim sızlıyor ama zihnim beni gururla izliyor. Alkış sesleri doluyor kulaklarıma. Rolüme inanmaya başlıyorum. Rolüm ben oluyorum. Tadında bırakmayı beceremem çoğu şeyi. Zirveyi göresim gelir. Abartmanın sınırlarını zorlarım. Sınırlara çizilen çizgilerde dengede durmaya çabalarım. Düşmeyi düşünmem. Sınırdaki teller üstümü başımı yırtsa da delirmem. Ayağım takılsa gerilmem. Düşmeden yaptığım şeyi fark etmem. Heveslerim de çizgilere basıp ilerler. Bütün çizgiler sanki benim yolumu belirler. Dengemi şaşırtmayan hiçbi