Kayıtlar

2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Zor Saklambaç

Resim
Bir de bakmışsın ki oturup kalmışsın. Elin kolun bağlı değil, gözlerin açık hatta gücün kuvvetin de yerinde ama dünya dönerken sen kalmışsın oturduğun yerde. Halin mi yok yoksa hevesin mi anlayamamışsın. Bir şeyler olmuş ve sen doğan güneşle yeniden varolmayı unutmuşsun bir şekilde. Elinden bir şey gelmemiş, gelmedikçe alışmışsın. Sonra gece olmuş yeniden. Sen alıştıkça geceler çoğalmış, uykuların sabahlarını çalmış. Anlayamamışsın bu halini, neler olmuş ve neler bitmiş. Dünya dönmüş sen kararmışsın. İyi düşün iyi olsun derler aslında ama sen yarın güneş doğacak diye yattığında kalktığın her gün gecede kalmış. Bulutlar saklamış güneşi senden. İçindeki güneşi bul istemişler belki de ama sen saklamışsın onu en derinlerine. Kaybetmişsin sonra, unutmuşsun yerini. Şimdi ne o kalabalıklar çıkar içinden ne de yalnızlıklar bulur seni. Kaybolmuşsun sen. İçine hapsolmuş güneşe gözlüksüz bakıp sinirlenmiş en sonunda üstüne toprak atmışsın. Oysa kızılacak bir şey yoktu, güneş parlamalı

OKB

Merhaba!  Bu yazı okb nedir/ne değildir konulu bir yazı olmayacak. İlgili olanların ya da yaşayanların tanım olarak zaten bildiği bir durum olduğu için bir cümle ile açıklayıp geçeceğim; kısaca okb, düşüncelerinizin sizi kontrol etmesi ya da etmeye çalışması ve sürekli şüphe halidir. Bu benim okb tanımım, hiçbir yerde böyle bir tanım ile karşılaşmadım ama bana kalırsa tam karşılığı bu. Bilimsel karşılığı ile ilgilenmiyorum çünkü bu hastalık ne olduğunu söylemeyle çözülmüyor. Herkes okb hakkında bir şeyler atıp tutabilir, bin bir çeşit çözüm önerisi sunabilir ama konu zihnin kişi ile oynadığı bir oyun olduğu için çözümler de kişiden kişiye farklılık gösterecektir. Tanımı yaptığımıza göre tedavi ile devam edebiliriz. Hastalık süreci hakkında uzun uzun konuşacağım ama hastanın çektiği çilelerden bahsetmeden önce tedaviler umut vaat ediyor mu ondan bahsetmek istiyorum. İlk olarak en bilindik tedavi yöntemi tabii ki ilaçlı tedavi. Sizi uyuşturup düşüncelerinizi duymamanız sağlanıyor, işe ya

Umudu Bulmak

Dün bir umut doğdu ve öyle bir umut ki gerçekleşmesi önemli değil. Hayatta bir dert varsa devası bir yerlerde saklanıyormuş, anladım. Kurtulur muyum bilmiyorum ama gökyüzü hala mavi ve çimenler hala çocukluğumu taşıyor. Geçmiş unutulmayı değil ona tutunmamı bekliyor çünkü şimdiye, eskiler güç veriyor.  Belki de ben, geçmişi yok etmeye çabalarken güçsüzleşmişimdir ve gözümü karartıp her şeyden vazgeçerken geleceğin atacağı çelmeleri hiç düşünmemişimdir. Geçmişe ufak bir bakış attığımda, bana göz kırpıyor. Kaybetmeyi kabullenemediğim o güleryüzlü kız bana el sallıyor. Yolun açık olsun der gibi değil, merhaba der gibi. O çok eğleniyor. Etrafına baktığında sadece duyguları görüyor. Onun baktığı ve gördüğü dünyayı kaybettiğim için yine kızıyorum kendime. Hayat elimizden akıp giden anlardan ibaretken ben koskoca bir çocukluğu yok ettim anılarımdan. Şimdi olsa güç verirdi o kız bana çünkü kendini güçlü sanar, yıkılmaz bir dağ, sönmez bir ateş gibi görürdü. Sevgisini gözlerinden okurdun, sırtı

Kabuğuna Çekilmek

Resim
Döndüm dolaştım bir yere varamadım. Kalbimden geçenle mantığımın sesini uyuşturamadım. Zihnim benimle oyunlar oynadı, onu bir türlü susturamadım. Gözümden akan yaşlar elbet kurur dedim, kendi denizimde savunmasız ve yalnız kaldım. Zorla öğrendim yüzmeyi, bata çıka ilerliyorum hala. Sorsan anlatamam; nasıl yüzülür bu denizde? Bir kulaç atmak, nefes almakla eş değer; mecburum ikisine de, boğulmamak için, yaşamak için... Ne tuhaf insanoğlu, acısından gözü dönse yine yaşamak istiyor, zaten vazgeçenlere kimse iyi misin diye sormuyor.  İyiyim ben. Yalan. Kötüyüm ben. Yine yalan. Yüzüyorum yalnızca, hayatta kalmak için. Akıntı varken yüzmüyorum, ona bıraktım kendimi, vazgeçtim çünkü. Çabamın sonunda hazırlanıp beni bekleyen her bir çukurdan vazgeçtim. Ben rüzgarın sesiyle, dalgaların yönüyle ilerliyorum. Artık kapanan yaralarım tuza tepki vermiyor. Dalgaların çarptığı yüzüm acıyla kıvranmıyor. Kayalıklara çarpmaktan korkmuyorum. Eğer gerçekten denizde savrulmam gerekiyorsa ben sah

Bembeyaz Bir Sayfa

Resim
Dünyanın dışından izliyor gibiyim her şeyi. Elimdeki boşluğu sıkıyorum. Derinlemesine bir acı saplanıyor kaburgamdan içeri. Aldığım nefesler batıyor. Sürekli bir uyku hali. Çağırıyor mu yoksa beni? Uyanmak ile uyanmamak arasında savruluyorum. Dilim başka, gözlerim başka, kalbim başka söylüyor. Uzun süredir anlaşamıyorlar zaten. Birinin dediğini diğeri kabul etmiyor. İlgilenmiyorum da gerçi. Benim derdim beni aşıyor. Gözlerim buğulu, ellerim titrek. Yazdığım yazılar hep bir elveda ve merhaba. Önce söneceğini sanıyor içimdeki yangın ama harlandıkça harlanıyor dünyada aldığım her nefesle. Sönsün diye çabalamıyorum, ellerimi uzatıp ısınmak istiyorum. Önce tatlı tatlı okşuyor tenimi sonra yavaşça sızlamaya başlıyor. Elimi yine de çekmiyorum üstünden. Hatta gözlerimi kapatıp tadını çıkarıyorum yangının. Beni alsın istiyorum içine, kavursun ve kavursun. En sonunda ondan bir parça olayım küllerimle ve alevlensin. Bir işe yarar hissederim belki o zaman. Yangının büyüklüğü benim düny

Hatırla

Resim
Daha rahat nefes alıyorum artık. Verdiğim nefesler kendim için bir şeyler yaptığımı bilmenin gücü ile artık daha ferahlatıcı. Adımlarımı biraz daha sık atabiliyorum mesela, nefesimin kuvveti ilerlediğim yolda beni zorlamıyor. Yürüdüğüm yolun engebelerine takılmadan sakince yürüyebiliyorum, daha sakinim ve önümü görebildiğimi hissediyorum. Fakat bunca hissi anlatmak için beklemek, sabretmek çok zor. Bu yüzden yine sabırsızlığıma söz geçiremeyip mürekkebinde çırpınıp boğulmak için sarılıyorum kalemime, aslında elime almaya korktuğum kalemime. Korkuyorum çünkü nankörüm, sadece çaresizliğimi ve hüznümü kusuyorum sayfalara. Oysa benim sayfalarımın da mutluluğun ne olduğunu bilmeye, onu tanımaya hakkı var. O yüzden şimdi kalemimi mutluluğa dokunduracağım, içindeki hüznü hissederek huzuru hatırlayacağım. Ben mürekkebimin karasında kaybolurken yazdıklarım aydınlansın diye çevireceğim defterimin sayfalarını. Şimdilerde, duygularım gereğinden fazla yoğun ve dengesiz. Fakat dengesizliğin iç