Tekinsiz Bir Yer

Nasıl olacak bu işler bilmiyorum. 

Nasıl olacak bunca iş kafamda oturtamıyorum. 

Yıllardır öğrendiğim, kendime öğrettiğim ne varsa sanki hepsi uçup gitti zihnimden. İyileşmek böyle bir süreç mi emin değilim. Çok kez geçmişin kucağına düşüyorum, bazen istemli bazen istemsiz. Bazen beş yaşım kucaklıyor beni bazen on yedi. Bu iki yaşa alışmıştım da şimdilerde yeni bir yaş çıktı başıma; yirmi iki. 

Aylardır hatta yıllardır onların seslerini dinliyorum. Benden başka kimse onları anlayamaz, biliyorum. Başkaları anlasın diye çok denedim. Birileri anlayıp bana anlatsın diye çok uğraştım. Bu yolda güvendiğim pek çok insan oldu, sonra beklentilerimin sert tokatları yüzüme doldu. Her sene en baştan öğreniyorum birçok şeyi. Akıllanmadan yapmaya devam ettiğim, kendimi kaptırdığım şeyler var. Şikayetçi değilim. Sanırım yorgun düşmek benim kanımda var. Zihnim böylesine çok konuşurken yaptıklarıma kalbimle karar verebilmeyi bir başarı sayıyorum. Ne zaman zihnime kulak versem yere çakılıyorum. Pişman olmamanın yolu kalpten geçiyormuş, kırgınlıklar da hep bu yolda toplanıyormuş ama sanırım ben pişman olmaktan öyle çok korkuyorum ki kırıldığım yerlerden ağlamayı kendime reva biliyorum. Kendime reva bildiklerim, öyle çok ki listeyi biraz azaltsam gökyüzü daha mavi görünür gözüme, eminim. 

Bu sıralar düştüğüm yerdeyim. Oturdum yere, bağdaş kurdum önce. Sonra zihnim ağır geldi, uzandım boylu boyunca düştüğüm yere. Bu sefer yüzüm gözüm kumdan kalelere zemin değil, sahile uğramadım epeydir. Yeşillerin içindeyim. Çimenler gıdıklıyor tenimi. Dalgaların gürültüsü yok, uzaktan kuşların sesi geliyor, belki de orman vardır az ilerde ama göremiyorum. Bütün sesler çok uzaktan ulaşıyor kulaklarıma, duymakta zorlanıyorum. Gürültülü biri var içimde, ondan başkasını duyamıyorum. Uğultu artıp azalıyor. Kovdukça yaklaşıyor. Öğrenmiştim aslında, tam da bu noktada ne yapmam gerektiğini öğrenmiştim ama ilk kez bu kadar uzak kaldım denizden. Kaçtığım limanlar, saklandığım kıyılar, savrulduğum kayalıklar, birlikte yüzdüğüm dalgalar; hiçbirinden uzak kalmamıştım böylesine. Huzursuzluğun pençesinde olduğumda da güneşle dost olmayı becerdiğimde de kıyıya vuran dalgaların sesinden bir an olsun ayrılmamıştım. Şimdi olduğum yere yabancıyım. Verdiğim tepkilere, üstüme gelenlere, duyduğum seslere pek bir uzağım. Hayalini kurduğum yeşil, mavinin içinden mi güzel görünüyordu yoksa sararmaya yüz tutmuş bir yerde hayal kırıklıklarını toplamak mı zor geliyor zihnime, emin değilim. Bu yüzden işte, kalakaldım yattığım gibi boylu boyunca çimenliklerde. 

Tanımıyorum burayı ve belki de ilk kez savrulmuyorum korktuğum bir yerde. Güneş tepede, görüyorum onu. Bakmak istemiyorum, her zamankinden daha çok rahatsız ediyor beni. Etrafım koca bir boşluk, saklanacak hiçbir yer yok. Koşmaya başlasam şimdi, hangi yöne koştuğumu bile anlamam çok zor. Kendimi dinlemek için çok tekinsiz bir yer. Savunmasız hissediyorum ve buna savrulmayı tercih edebileceğimi düşünüyorum. Fırtına evimi özlüyorum. Burada bir fırtına çıksa ne yaparım kestiremiyorum. Sahillerin sesini düşlüyorum. Beni huzursuz eden ama evim olan denizin sesini, attığım her adımda canımı yakan kumları, çarpa çarpa bir hal olduğum kayalıkları ve sığındığım limanları düşlüyorum. Onca yıl savrulup durduğum kıyılarda öğrendiğim şeyleri çorak bir arazinin göbeğinde kullanabilir miyim diye soruyorum kendime. Bildiklerim geçmişte kalmış da hepsini yeniden öğrenmem gerekiyormuş gibi hissediyorum. Rüzgarın yönünü de hızını da ezberlemiştim, beni kumlara da bıraksa, kayalıklara da savursa, dalgaların içine de atsa ezberlemiştim her birinde yapmam gerekeni. Rüzgarın akışında kazanmıştım güvenimi. Şimdi bir rüzgar çıksa kalırım yattığım yerde, izlerim sadece. Ne gelse başıma, sanki hep aynı tepkiyle savururum onu başımdan, harekete geçmeden izlemeyi seçerim. İzlerken aldığım yaralar hak edilmiş midir bilmem, yine de sonrasında tanıdığım yollardan yürümeyi tercih ederim. 

Yara almak yük taşımak değildir her zaman, bazen de attığın adıma güvenmeni sağlar. Bu yüzden bir süre bekleyeceğim. Ne olup bittiğini izleyip sabrımı deneyeceğim. Beklemeyi hiç sevmem, izlerken savrulmanın tadını biliyorken pek sabredemem ama deneyeceğim. Sabrın sonu selamet derler, olduğum yerde sabırdan öte çarem yok. Selamet gelir gelmez, beni bulur bulmaz yine savrulmanın bir yolunu bulacağımı biliyorum. 

Önce sabır. 

Sonra selamet. 

Daha sonrası daha sonra. 

Gözlerim iyice ağırlaştı. Güneş hep mayıştırır beni, güven verdiği için mi yoksa durmaksızın kaçırmak için mi, emin değilim. Gözlerimi açamıyorum. Bir süre böyle. Zihnim sakinleşene kadar, ben olduğum yeri tanıyana kadar güneş yakacak bedenimi ve öğreneceğim yine olduğum yerin her bir metrekaresini. 

Önce biraz sabır, sonra selamet.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Artık Taşınmaz Bunca Yük

Rüyalarda da Mevsimler Gelir ve Geçer